28 Kasım 2016 Pazartesi

Bu da gelir, bu da geçer...


Bir çoğunuzun bildiğini tahmin ettiğim iki hikaye paylaşmak istiyorum. Öyle umutsuz mailler alıyorum ki bazen,  bu hikayeleri hatırlamamızın iyi olacağını düşündüm.

"Bu da Geçer Ya HÛ" sözünün aslı Bizans (Roma) dönemine kadar gider.
Romalılar, kötü bir olayla karşılaştıkları zaman "Bu da Geçer" anlamına gelen "K'afto ta perasi" diyorlarmış.

Bu ibare, Selçuklular zamanında İran' a geçerek Farslaşmış ve "İn niz beguzered" olmuş.

Osmanlı'ya geçince "Bu da geçer" e dönüşmüş.

Derken dergâh ve tekkelerde de benimsenmiş, sonuna "Ya Allah" anlamına gelen bir "Ya HÛ" ilâve edilip "Bu da Geçer Ya Hû" haline gelmiş.

Bu da Geçer...
Dervişin birinin yolu bir gün bir köyden geçer. Köylüler fakirdir onu misafir etmesi için Şakir isminde birinin çiftliğine gönderirler. Derviş yola koyulur. Yolda rastladığı bir kaç köylü ona, Şakir' in köyün zenginlerinden birisi olduğunu Halid adında bir başka zengin daha bulunduğunu anlatırlar.

Derviş, Şakir'in çiftliğine varır. Şakir hem misafirperver hem de gönlü geniş bir insandır… Dervişi kaldığı sürece memnun eder. Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir' e teşekkür ederken, "Böyle zengin olduğun için hep şükret " der.

Şakir ise: "Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer…" diye cevap verir.

Birkaç yıl sonra, Derviş' in yolu yine aynı taraflara düşer. Şakir' i hatırlar ve yanına uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken Şakir' in iyice fakir düşüp şimdilerde Halid' in yanında çalıştığını öğrenir. Derviş Halid' in çiftliğine gider, Şakir' i bulur, üstünde eski püskü giysiler vardır. Meğer oralarda vukuu bulan bir sel felâketinde Şakir' in bütün malı mülkü telef olmuştur. Ailesini geçindirmek için, toprakları selden zarar görmeyen Halid' in yanında çalışmaktadır. Şakir, bu kez Derviş' i son derece fakir olan evinde misafir eder. Bir lokma ekmeğini onunla paylaşır…

Derviş, vedalaşırken Şakir' e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler. Şakir: "Üzülme… Ya Hû, bu da geçer…" der.

Derviş'in yedi yıl sonra yolu yine o yöreye düşer. Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir.
Halid birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün mirasını en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir' e bırakmıştır. Şakir, artık Halid' in konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: "Bu da geçer…"

Bir zaman sonra Derviş yine Şakir' i arar. Köylüler ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir' in mezarı vardır ve taşında da: "Bu da geçer " yazılıdır.

Derviş, "Ölümün nesi geçecek?" diye düşünür ve gider.
Ertesi yıl Şakir'in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar.


Büyük bir sel gelmiş ve tepeyi sıyırmış, Şakir' in mezarından geriye bir iz dahi kalmamıştır…

Sultan Mahmut, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın…

Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz.
Sultanın adamları da bilge Derviş' i bulup yardım isterler.
Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir.
Kısa bir süre sonra yüzük sultana sunulur.
Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve sonra yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır.
Orada: "Bu da geçer Ya Hû !!!" yazmaktadır.

*****
 Hattatlar bu sözü  çok sevmişler ve eserlerinde sıkça kullanmışlar..
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, bu sözün evlerin kapılarına ya da duvarları asıldığı, işgal kuvvetlerinin ise bu yazıları dua sanıp indirtmediği tarih sayfaları arasında yer alıyor.
Günümüzde bile latin harfleriyle yazılıp, duvarlara asıldığını görüyoruz.
Örnek yazı ise bir Ambigram'dır.


Ambigram, sunulduğu şekliyle okunabildiği gibi, tam tersine çevrildiğinde de okunabilen grafiksel figürlerdir. Yani 180 derece çevrildiği  zaman bile değişmeyen yazıdır.

Eskiden atalarımız evlerinin duvarlarına, "Bu da geçer ya Hu" cümlesini çerçeveletip, misafir odalarına asarlarmış. Dışarıdan misafir geldiğinde sorunu varsa bu cümleyi okuyunca rahatlarmış.

Hayatta asla ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Bilin ki:

"BU DA GEÇER… "

Aşık Daimi'yi de analım bu arada, Sezen Aksu'nun da söylediği güzel bir türküdür değil mi?

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Göklere Erişti Feryadım Ahım,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır,
Bülbül Har Elinde Ah İle Zardır.
Ne Olsa Da Kışın Sonu Bahardır,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Daimi'yim Her Can Ermez Bu Sırra,
Gerçek Kamil Olan Yeter O Nura.
Yusuf Sabır İle Vardı Mısır’a,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.


Yolunuz aydın olsun,
Lena

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder